15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİNİN BENİM İÇİN KİŞİSEL BOYUTU
BONN’DAN GELEN TELEFON
Engin Civan / Yeni Vizyon Gaztesi
15 Temmuz günü Washington’dayım. Türkiye’den gelen aile mensubu ziyaretçilerle ilgileniyorum. Bonn’dan bir telefon geldi. Ankara’da F-16’lar uçuyor, İstanbul’da köprüyü tutan tanklar var.
Bu durumun farklı bir ‘şey’ olduğunu hemen anladım çünkü yönetmelik gereği F-16 ların sivil alanlarda uçması yasaktı.
Bulunduğumuz mağazadan hemen ayrıldık, iletişim imkanların daha uygun olduğu bir ortama geçtim.
Ankara’da ve İstanbul’da dostlarımı aramaya başladım. Aradığım insanlar sıradan insanlar değil konuların içinde olan ya da işin içinden gelen insanlardı. İlginç olan kimsenin net bir cevabı yoktu.
Tam o sırada bir dostumun çektiği amatör video cep telefonuma düştü. Bu görüntüde bir helikopter MIT binasına ateş açıyordu. O an benim için olay netleşti fakat hem yerleşik medyada hemde sosyal medyada Tayyip Erdoğan düşmanlığının körüklediği darbe kutlamalarını asla unutamam.
Bu sevinçle beraber sosyal medyada üretilen ‘komplo’ teorilerinin ideolijik kireçlenmesinin ne kadar tehlikeli boyutta olduğunu gördüm.
Darbeyle ilgili görüşlerime burada daha fazla girmiyeceğim çünkü bu konu şu an baymış vaziyette.
HAYAT DOLU İNSAN: EROL OLÇAK
Geçtiğimiz Mart ayında Nükleer Zirve Washington’da toplantı. Cumhurbaşkanı büyük bir heyetle Amerika’ya geldi.
Gelen heyet mensupları arasında Erol Olçak’da vardı. Tanıştık, konuştuk kendisinle bir haftalık ziyareti boyunca kelimenin tam anlamıyla beraber ‘takıldık’.
Müthiş zeki ve sempatik bir insandı. Aklına geleni rahatlıkla söyleyebilen karakterdeydi. Ufak tefek fiziki yapısıyla hayatın değişik evrelerinde karşılaştığımız ve dudaklarda temessüm bırakan insanlara benzer bir kişiliği vardı.
‘Ağabey beni oğlum için AVM’ye götür ondan sonra semtleri gezdir’ dedi.
AVM’de GNC vitamin dükkanına gittik. Oğlunun 16 yaşında olduğunu vücud geliştirme yaptığını ve bunla ilgili gıda ürünleri almak istediğini dile getirdi.
Bazı şeyler aldık. Erol’la ödeme konusunda tatlı bir tartışmamız oldu. Ben kendisine benimde iki sporcu evladım olduğunu zamanında bu dükkanlara çok geldiğimi anlattım. Oğluna hoş bir nostalji olarak bu vitaminleri hediye olarak almakta israr ettim.
Amerikalı tezgahtarın önünde bugüne kadar şahit olmadığı bir Türk işi tartışma yaşadık. Sonunda ben sadece burada yaşayanların üye olarak indirim alabileceği bahanesiyle ödemeyi yaptım ve Abdullah Tayyip’in vitaminlerini aldık.
EROL’LA KONUŞTUĞUMUZ KONULAR
Rahmetli Erol’la mahalle ve sokakları gezerken, Starbucks’da kahve içerken bir çok konuşma yaptık.
Bana ‘Ağabey, bu semtler, bu sokaklar bu evler bu manikürlü çimenler bu Amerikalıları mutluluktan öldürecek’ deyişi hala kulaklarımda.
Erol’la ciddi konularıda konuştuk. Kendisine ‘ Amerika ve İsrail’le ilişkilerin gergin olmasının Türkiye’nin lehine olmadığını’ söyledim. ‘Amerika sevsekte sevmesekte, tek süper güç. İsrail, Orta Doğu’da tek istikrarlı demokrasi’ görüşümü aktardım.
Aramızda bu konu üzerinde çalışmaya karar verdik. Mart ayından bu yana defalarca telefonda görüşmelerimiz oldu. Onun yoğunluğu, benim seyahatlerim nedeniyle konu yaz mevsimine kaydı.
Ben onu aradığımda telefonda muziplik yapar ‘Buyrun Sayın Bakanım’ derdi, bende ona ‘Üstad’ diye hitap ederdim.
Türkiye’nin Washington’da etkin lobi yapması, bugüne kadar boş yere harcanan paralaların etkin kullanılması konusunda konuşmalarımız oldu. Ben Washington’da bu işlerin piri iki arkadaşımla konuyu konuştum.
15 Temmuz gecesi Erol ve 16 yaşındaki oğlu demokrasiye sahip çıkmak için gittikleri Boğaz köprüsünde tankdan açılan ağır makinalı tüfek ateşiyle öldürüldüler. Hemde uyarı atışı yapılmaksızın.
Aradan 5 gün geçti. Bugün şehir merkezine öğlen yemeği randevusu için indim. Randevuyu iptal etmedim görüştüm. Yemek yukarıda sözünü ettiğim iki kişiyle birlikteydi, konumuz Erol’un kafasındaki konulardı.
Üçümüz Erol Olçak ve oğlu için yemekten önce dua ettik. Allah Rahmet eylesin.
Tam bir heba.