KILAVUZU KARGA OLANIN...
Hasan Eser / Yeni Vizyon Gazetesi
Uganda'nın bir dönemine damgasını vuran İdi Amin'in hayatından bir kesiti yansıtan ‘İskoçya’nın Son Kralı’ adlı filmi izleyenler hatırlayacaktır.
Gerçek kişi ve olaylara dayanan bu filmin senaryosunda; Uganda ülkesinde gönüllü olarak bulunan İskoçyalı genç bir doktor ile Uganda diktatörü İdi Amin’in yolları hoş bir tesadüf eseri kesişir.
Çok geçmez İskoçyalı Doktor İdi Amin’in dostluğunu kazanır, gözüne girer, kısa sürede özel doktoru ve baş danışmanı olur.
İskoçyalı Doktor’un kıvrak zekası İdi Amin’in gücüne güç katar. Ancak gün gelir İdi Amin büyük bir hataya doğru sürüklenmektedir. İskoçyalı Doktor hatayı önceden sezinler ve çekincelerini İdi Amin ile paylaşır.
İdi Amin İskoçyalı danışmanının uyarılarına kulak asmaz, dinlemez ve bildiğini okur. İskoçyalı kısa sürede haklı çıkar. İdi Amin yaptığı büyük hatanın farkına varır. Ne var ki iş işten geçer. İskoçyalı doktor, adeta kendi kendine isyan eden İdi Amin’e ‘Ben seni uyarmıştım’ diyerek, böbürlenir.
İdi Amin, İskoçyalı doktora öyle bir yanıt verir ki; İskoçyalı işte o zaman ateşten gömlek giydiğinin farkına varır.
İdi Amin’in yanıtı şöyledir: Evet sen beni uyarmıştın, ama sadece uyarmakla yetindin, beni hata yapacağıma ikna etmedin, baş danışmanım olarak beni ikna edebilirdin...
Kıssadan hisse misali… ‘İskoçya’nın Son Kralı’ filminden sizlere anlattığım bu kesit, danışmanlık görevinin öyle düşünüldüğü gibi basit bir görev olmadığını yorumlayan en güzel örneklerden biridir.
Günümüzde danışmanlık birilerinin birilerine sağladığı haksız kazancı legalize eden bir müessese niteliğinde değerlendirilse de; hakkaniyetle uygulandığında kişiye, kişilere ya da kurumlara büyük değer katan bir misyondur.
Danışmanlık kurumu her ne kadar ülkemizde son 25 yıldır yaygınlaşmış olsa da, özünde çok eskilere dayanan bir görevdir. Öyle ki; Osmanlı Padişahlarının bile musahabi, yani günümüz ifadesiyle danışmanları olmuştur.
Sözlükler danışmanlık görevini; “Belirli bir konuda bilgi ve uzmanlık sahibi olan, bilgi ve görüşlerinden yararlanmak üzere görevlendirilen kişi” şeklinde açıklasa da, bir kez daha yineliyorum; danışmanlık görevi öyle karşıdan görüldüğü gibi basit bir görev değildir.
Toplum genelde, “Oh ne güzel adam oturduğu yerden para kazanıyor” diyerek, danışmanlık görevini hafife alır. Ancak, danışmanın danışmanlığını yaptığı kişinin başarısızlığı karşısında ise aynı toplum; “Kılavuzu karga olanın burnu pislikten kurtulmazmış” yorumuyla faturayı hiç düşünmeden danışmana kesmekten de geri durmaz.
Haksız da sayılmazlar aslında…
Zira danışman insanı vezir'de eder, rezil'de eder.
Örneğin cabbar bir hukuk danışmanı müvekkilini deyim yerindeyse ipten alır.
Kötü bir mali danışman devasa bir işletmeyi 24 saat içinde batırabilir.
İşinin ehli gerçek bir siyasi danışman, hizmet ettiği siyasetçiyi iktidara taşıyabilir.
Mesleğinde tecrübeli bir sağlık danışmanı ise insanın ömrüne ömür katabilir.
Başarılı bir basın danışmanı da hizmet ettiği kişi ya da kurumu her daim gündemde tutar.
Velhasıl örnekler çoğaltılabilir.
Lakin, Türk toplumunda ‘her şeyi en iyi ben bilirim’ anlayışının kısmen de olsa halen devam ediyor olması, toplum nezdinde danışmanlık müessesini daha çok uzun yıllar gereksiz kılacaktır.
Hiç unutmuyorum İzmir Milletvekili Cemil Şeboy’un Buca Belediye Başkanı olduğu dönemde kendisiyle özel bir röportaj yapmıştım. Kendisine başarısının sırrını sorduğumda bana şöyle demişti: “Sevgili Hasan Eser, benim mesleğim Mimarlık, örneğin içinde bulunduğumuz bu binaya kaç ton demir harcanması gerektiğini sana söyleyebilirim. Ancak ben mimarlık haricinde ki işlerden çok fazla anlamam. Anlıyorum desem de kendimi kandırmış olurum. Bunun içindir ki; uzmanlığın önem arz ettiği konularda ekibim devreye giriyor. Ekibim hazırlıyor, çalışıyor, yapıyor ben ise bir maestro gibi onları yönetiyorum”
Cemil Şeboy’un bu sözleri üzerine kendisine bu defa da; “Ekibinizin hata yapmasından hiç endişelenmiyor musunuz?” diye sormuştum.
Tebessüm ederek şu yanıtı vermişti: “Benim birbirinden habersiz, ama birbirini denetleyen iki ekibim var. Görünen ekibimin yaptığı her işi, görünmeyen ekibime mutlaka sorgulatırım. Buna bir nevi çapraz sorgu diyebiliriz”
Sayın Şeboy’un yıllar önce bana yaptığı bu açıklama halen zihnimdeki yerini korurken, günümüz Türkiye’sinde danışmanlık görevinin adeta laçkalaştığını görmek beni çok üzüyor.
Örneklemek gerekirse; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Milletvekili danışmanı olarak görev yapanların yüzde 95’i sembolik olarak değerlendiriliyor. Öte yandan yerel yönetimlerde merkezi yönetimden farksız. Örnek göstermek için öyle çok uzağa gitmeye de gerek yok! CHP’li Foça Belediyesi’nin yıllardır hiçbir işe yaramadığına inandığım bazı kişilere danışmanlık maaşı ödemesi en somut örnek olsa gerek…
Yukarıda da bahsettiğim üzere danışmanlık kurumuna karşı değilim. Aksine ‘olmazsa olmaz ’diyenlerdenim. Benim karşı olduğum konu; danışmanlığın sadece birilerine para ödemek için kâğıt üzerinde işletilmesidir.
Ayrıca televizyon ekranlarında savunuculuğu en iyi yapanların Başbakanlık danışmanlığına kadar yükseltilmesi de şaşırtıcıdır.
Kendinize sadece duymak istediklerinizi söyleyeni danışman olarak tayin ediyorsanız, tayin ettiğiniz kişinin Osmanlı sarayında ki karşılığını araştırıp öğrenmenizi ısrarla tavsiye ederim.
Neyse konuyu dağıtmayalım. Sayın Cemil Şeboy’un dediği gibi; bir insan her şeyi bilemez. Kaldı ki her şeyi bildiğini zanneden insanlar, hiçbir şey bilmeyen insanlardan bile çok daha tehlikelidir.
Bunun içindir ki; başarılı olmak isteyen, özellikle de seçilmiş yöneticiler, alanında kendisini kanıtlamış insanlardan mutlaka faydalanmalıdır.
Bunun taktire şayan örneklerinden biriyse; Kültür ve Sanat Danışmanlığı görevine getirdiği Volkan Severcan ile ülke çapında ses getiren birbirinden başarılı kültür-sanat organizasyonlarına imza atan MHP’li Aliağa Belediye Başkanı Serkan Acar’dır.
Not: Danışmanlık işinin temel olarak üç safhası vardır; 1. somut durumun tespiti 2. mevcut ve muhtemel risklerin belirtilmesi 3. çözüm önerilerinin sunulması. Bu sınıflandırmadan da görüldüğü üzere danışmanlık işinin en zorlayıcı yanı danışmanın gerek kitabi gerekse de pratik yaşamdan kaynaklanan bilgi ve tecrübesinin en üst düzeyde olması gerektiğidir. Çünkü ancak bilgili ve deneyimli bir akıl birçok gereksiz bilginin arasından kendisi için gerekli bilgileri cımbızla seçip alabilecektir. (EKŞİ SÖZLÜK)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.