REDDİ MİRAS OSMANLI...
Hasan Eser / Ege Hakimiyet Gazetesi
Dünya’nın gelmiş geçmiş en büyük denizcisi Barbaros Hayrettin Paşa’nın komutanlığında Amiral Andrea Doria komutasındaki Haçlı Donanması'na karşı kazanılan Preveze Deniz Zaferi'nin 476. Yıl dönümünü geçen hafta minnetle ve gururla kutladık…
Zaferin 476. Yıl dönümü münasebetiyle Foça Deniz Üssü’nde gerçekleştirilen kutlama etkinliklerine bizde katıldık…
Foça Deniz Üssü’ne yaptığımız ziyarette Deniz Kuvvetlerimizle bir kez daha gurur duyduk, temsili tatbikatı izlerken göğsümüz kabardı. Kıbrıs Barış Harekâtı’nda ve Güneydoğu’da şehit düşen askerlerimize ait şehitliği ziyaret ettiğimiz sırada duygulanmamak elde değildi…
Foça Deniz Üssü’nde, yine Kıbrıs Barış Harekâtı’nın izlerini taşıyan bir müze var ki; herkesin en az bir kere gezip görmesi gereken bir yer…
Müzede bölücü terör örgütü ile mücadele sırasında ele geçirilen materyallerde var!
Bu noktada Preveze Deniz Zaferi'nin taktire şayan etkinliklerle yad edilmesi ve bu vesileyle asker ile sivil halkın yakınlaşması gerçekten memnuniyet verici…
Şimdi yeri gelmişken bir tespitimi paylaşmak istiyorum sizlerle…
Foça Deniz Üssü’nde dikkatimizi çekti!
Dayanamadık!
Komutanlarımızdan birine şu soruyu sorduk:“Bugün burada Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa’nın büyük Zaferi’ni kutluyoruz. Ancak sabahtan beri dikkatle takip ediyorum.. bizi gezdirdiğiniz müze, gemi, vs tüm alanlarda Barbaros Hayrettin Paşa’ya ait tek bir metafor, portre vs göremedim! yine zafer’e ait tek bir gravür’de dikkatimizi çekmedi. Sanırım üssün içinde Paşa’nın adını taşıyan her hangi bir eserde yok! Sizce bu durum enteresan değil mi?”
Tebessüm eden Komutanımızdan şu yanıtı aldık: “Bugün sadece Preveze Deniz Zaferi’nin yıl dönümü değil , aynı zamanda Deniz Kuvvetleri günüdür”
Bu yanıt bizi pek tatmin etmedi ama neyse…
Ben her zaman söylerim, bir kez daha yineliyorum; onların bıraktığı İmparatorluk olmasaydı biz Cumhuriyeti neyin üzerine kuracaktık?
Bu anlamda on yıllarca Osmanlı'yı reddi miras eden Türkiye’nin bugün gelinen noktada ise; Osmanlı’nın tarihine, eserlerine ve zaferlerine sahip çıkıyor olması son derece sevindiricidir.
Nihayetinde eğrisiyle doğrusuyla, günahıyla sevabıyla Osmanlı bizim ecdadımızdır.
Günümüzde toplumun Osmanlı’yı konu alan yazılı ve görsel yayınlara olan büyük ilgisi aşikar.
Ancak toplum eski vesayet düzeninin halen etkisindedir.Bu nedenle de toplum Osmanlı’ya olan sevgi ve saygısını afişe etmekten geri durmaktadır.
Örneğin; Facebook yada twitter sayfanızda Osmanlı’ya yönelik bir paylaşımda bulunduğunuzda; paylaşımınız hak ettiği ilgiyi göremez.
Çünkü özellikle Kemalist topluma göre; Osmanlı’yı sevmek Cumhuriyet rejimine ihanet etmek anlamına geliyor.
Halbuki Gazi Mustafa Kemal Atatürk’te Devlet-i Aliye’nin yetiştirdiği bir Osmanlı Paşa’sı değil miydi?
Ezcümle; 600 yıl Osmanlı idaresinde yaşamış gelenekçi bir toplumun tabularını yıkmak, yıkılan tabuların üzerine yüzü batı’ya dönük yeni bir rejim kurmak ve bu rejimi topluma benimsetmek ve sevdirmek adına Osmanlı’nın yıllarca kötülenmesini, eğitim sisteminin dışında tutulmasını, yani yok sayılmasını anlayışla karşılayabiliyorum…
Amma ve lakin Türkiye’nin topyekün olarak Osmanlı ile barışmasının zamanı çoktan gelmiş, hatta geçmektedir.
Zira Osmanlı aramızda dolaşan ve her şeyi izleyen bir hayalettir. Geçmişte Osmanlı’ya ihanet edenlerin, Osmanlı’yı arkadan vuranların bugün Orta doğu’da ne hallere düştükleri aşikardır.
Ayrıca yeri gelmişken farklı bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum!
Hatırlarsanız dönemin Genel Kurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, görev sürecinde yaptığı en tartışmalı konuşmasını Milli Mücadele'nin Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa'nın portresinin önünde yapmıştı.Yine Başbuğ'un döneminde Kâzım Karabekir için Genelkurmay'da anma töreni de yapılmıştı.
Karabekir'in hatıratlarını derleyen tarihçi Mustafa Armağan’ın “Kızıl Pençe” isimli eserini 2 defa üst üste okumuş bir vatandaş olarak; Kazım Karabekir’in yad edilmesine çok sevinmiştim ve büyük gurur duymuştum
Sanırım Org. Başbuğ'un ardından Kazım Karabekir bir daha anılmadı. Acaba portresi yerinde duruyor mu?
FOÇA 7 YAŞINDA
Ömer Atan, sadece Foça’dan değil, Limni Adası’ndan hemşerim, kadim dostumdur.
Tam anlamıyla bir kasaba milliyetçisi olan Ömer Atan’ın Foça’ya olan sevgisi tartışılmaz.
Ömer Atan’ın doğduğu, büyüdüğü, yaşadığı ve aşığı olduğu Foça’ya olan sevgisinin en büyük kanıtı 2007 Yılında dünyaya gelen oğluna “Foça” adını vermesi…
Dün Foça’nın doğum günüydü… 7 Yaşına giren Foça’yı bu mutlu gününde yalnız bırakmadık!
Doğum günü partisinde rejimi bile bozduk, afiyetle Foça’nın pastasından yedik…
Allah nasip kısmet ederse; Foçamız daha sünnet çocuğu olacak, asker olacak, damat olacak, baba olacak, kız kardeşi Esila’dan ötürü dayı olacak, dede olacak… Nice mutlu yaşlarını bize de görmek nasip olur inşallah…
Ömer & Sinem Atan çiftinin biricik oğulları, yeğenimiz Foça’ya ömür boyu huzurlu, sağlıklı ve mutlu bir yaşam diliyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.