Türk Bankacılık sektörü riskleri biriktirdi...
Foça Haberleri / Aliağa Haber / Ege Hakimiyet Gazetesi / Demokrat Foça Gazetesi / Günaydın Ege / Alfa Tivi /
ALB Menkul Değerler Araştırma Uzmanı Arda Coşar, 2014 yılında konut satışlarında görülen gerileme ve önümüzdeki dönem FED hamlesi ile faizlerde görülebilecek yükselmenin bankaları, inşaat sektörü üzerinden riske maruz bıraktığını söyledi.
ALB Menkul Değerler Araştırma Uzmanı Arda Coşar, Türk bankacılık sektörünü değerlendirdi. Coşar, düşük faiz ortamı ve likidite bolluğu olduğu dönemde risk alıp karlılığını devam ettiren sektörün, bir yandan da riskleri biriktirdiğini vurguladı. Sermaye yeterlilik oranlarında her yıl gözlenen azalma ve bankalardan en çok kredi kullanan konut sektöründe yaşanacak olumsuz gelişmelerin sektör için risk oluşturduğuna işaret eden Coşar’a göre; olası bir ekonomik kriz yaşanması halinde bankalar açısından süreç, geçmiş dönem krizleri kadar hafif geçmeyecek.
Arda Coşar’ın Türk Bankacılık Sektörü analizi şu şekilde:
2001 yılında görülen ve en çok bankacılık sektörü üzerinde hissedilen kriz, o dönem birçok bankanın faaliyetlerinin durdurulmasına ve TMSF’ye devrine neden olmuştu. Krizin ardından uygulanan regülasyonlarla sektörde önemli bir gelişme sağlanmış ve bankalar mali açıdan sağlamlaştırılmıştı. Kamu borçlarının ve bütçe açığının azalması ve enflasyonda görülen gerileme de sektör üzerinde olumlu etkisini göstermiş, bankalar mali açıdan güçlenerek karlılıklarını artırmış ve bankacılık en gözde sektörlerden biri haline gelmişti. Nitekim 2008 mali krizinde ABD ve Avrupa’da bankalar devlet tarafından kurtarılır ve birçok bankanın faaliyeti durdurulurken, Türkiye’deki bankalar mali açıdan ciddi bir sorun yaşamadığı gibi, karlılıklarını da devam ettirmiş, 2011 Avrupa borç krizinde, krizden sağlam çıkmayı başarmıştı.
Karları konjonktüre göre dalgalansa da genel olarak yukarı yönlü eğilim izleyen bankacılık sektörü, karlılığın olumlu katkısı ile aktiflerini ve özsermaye büyüklüklerini düzenli olarak yükseltmeyi başardı. 2009 yılında 723 milyar 111 milyon TL ve GSYH’nın yüzde 88 olan bankacılık sektörü aktif büyüklüğü, 2014 Haziran itibari ile 1 trilyon 830 milyar TL ile GSYH’nın yüzde 115’ine yaklaşırken, sektör özkaynakları aynı dönemde 88 milyar 63 milyondan, 214 milyar 485 milyon TL’ye yükseldi. Tabi bu süre zarfında dünyadaki düşük faiz ve bol likidite ortamından, yurt içinde ise yaşanan ekonomik büyümeden de yararlanarak aktiflerini, öz sermayesini ve karlarını artıran bankacılık sektörü bir yandan da bir takım riskleri biriktirdi.
2014 yılı Haziran verilerine baktığımızda, sektörün riski açısından önemli bir gösterge kabul edilen sermaye yeterlilik oranı 2009 yılında yüzde 20.62 seviyesinden yüzde 16,30’a gerilemiş durumda. Bu oran BDDK tarafından öngörülen ihtiyatlı oran olan 12.00’nin üzerinde olmasına rağmen, seneden seneye gerilemesi dikkat çekiyor.
Sektörün diğer önemli göstergelerinden biri olan mevduatın krediye dönüşüm oranı, 2009 yılında yüzde 76 iken, 2014 Haziran ayı itibari ile yüzde 115 seviyesine yükseldi. Bankaların kredi hacminin mevduat hacminden hızlı artmasından dolayı maruz kalabilecekleri kredi riski de yükselmektedir. Ayrıca sektörlerin krediler içindeki payı da dikkat çekiyor. Mevcut durumda bankalardan en fazla kredi alan sektör yüzde 7,1 ile inşaatken, ikinci sırayı yüzde 6,8 ile toptan ticaret ve komisyonculuk sektörü alıyor. Takipteki alacaklar listesinde de bu iki sektör başı çekiyor. 2014 yılında konut satışlarında görülen gerileme ve önümüzdeki dönem FED hamlesi ile faizlerde görülebilecek yükselme, bankaları, inşaat sektörü üzerinden riske maruz bırakıyor. Bankaların risklerinin yükselmesinin yanı sıra aktif ve özsermaye karlılığı da hızla geriliyor. 2009 yılındaki yüzde 22.90 olan özsermaye karlılığı, 2013 yılı sonunda yüzde 15.00 aşağısına gerilemiş durumda. Benzeri bir durum aktif karlılığı içinde geçerli.
Düşük faiz ortamı ve likidite bolluğu olduğu sürece risk alabilen ve karlılıklarını devam ettiren bankaların, faizlerin yükselmesiyle birlikte karlılıkları düşüyor. Türkiye’de mevduatlar daha kısa vadeliyken, krediler daha uzun vadeli, dolayısıyla faizlerdeki yükseliş mevduatlara, kredilere göre daha çabuk yansıyor, bu da banka karlarının azalmasına sebep oluyor. Ayrıca bankalar olası bir ekonomik krizde, kredi riskine geçmiş krizlere göre daha çok maruz kalıyor. Mevcut durumda kredi hacmi 2009 yılından bu yana yaklaşık 3 kat artarak 1 trilyon TL üzerine çıkmış durumda. Önümüzdeki dönemde olası bir ekonomik kriz bankalar açısından geçmiş dönem krizler kadar hafif geçmeyebilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.